Heybet ve Cesaret Kazanmak İçin:
Her kim Besmele-i Şerifi 625 defa yazar da yanında taşırsa Allahu Teala ona büyük bir heybet ve cesaret kazandırır. Kimsenin ona kötülük yapmaya cesareti kalmaz.
Dert Ortağı
Bu Blogda Ara
21 Kasım 2017 Salı
4 Temmuz 2016 Pazartesi
Peygamberimiz Hazreti Muhammed Hakkında Genel Bilgi Kısa ve Öz
Peygamberimiz Hazreti Muhammed Hakkında Genel Bilgi Kısa ve Öz
Doğduğu tarih ... 571
Doğduğu yer .... Mekke
Doğduğu gün.... Pazartesi
Babasının Adı... Abdullah
Annesinin Adı... Amine
Vefat ettiği tarih... 632
Dedesinin Adı... Abdulmuttalip
Peygamberlik Devri... 610-632
Süt Annesinin Adı... Halime Hatun
Kendisine Verilen Kitap.. Kuran-ı Kerim
İlk Eşinin Adı... Hatice
Kabile... Kureyş
Sülale... Haşim Sülalesinden
Amcasının Adı... Ebu Talip
Hicret Arkadaşı... Ebu Bekir Sıddık
Vefatı... Medine
Peygamberlerin Sonuncusudur.... 63 Yaşında Vefat Etti...!
Doğduğu tarih ... 571
Doğduğu yer .... Mekke
Doğduğu gün.... Pazartesi
Babasının Adı... Abdullah
Annesinin Adı... Amine
Vefat ettiği tarih... 632
Dedesinin Adı... Abdulmuttalip
Peygamberlik Devri... 610-632
Süt Annesinin Adı... Halime Hatun
Kendisine Verilen Kitap.. Kuran-ı Kerim
İlk Eşinin Adı... Hatice
Kabile... Kureyş
Sülale... Haşim Sülalesinden
Amcasının Adı... Ebu Talip
Hicret Arkadaşı... Ebu Bekir Sıddık
Vefatı... Medine
Peygamberlerin Sonuncusudur.... 63 Yaşında Vefat Etti...!
23 Mayıs 2016 Pazartesi
Çocuk Yapmak İsteyenlerin Okuması Gereken Dua!
Zeki Koca Arkadaşlar
bu duayı kadının birine verdim yıllardır çocuğu olmamış verdiğim duayı
3ay okudu 3ay sonra normal yoldan çocuğu oldu her derde deva dır herkes
okuyabilir kardeşlerim bismillahirrahmanirrahim ezhibi behse rabbin nasi
esfi ve enteş şafi la şifae
illa şifauke şifaenla yügadiru sekema. Bu duayı gün de enaz 500defa
5litre suya oku üfle suyun yarısını hastaya içir diğer yarısıylada
hastayı yıka banyo yaptır inanarak okuyanlara rabbim şafi ismi hürmetine
şifa verecektir inş. Hayra vesile olan hayrı yapmış gibidir güzel gören
güzel düşünür güzel düşünen güzel görür biz çorum luyuz bizde yalnış
olmaz heri saygılarımla çorum lu zeki koca.
11 Mayıs 2016 Çarşamba
Geçmiş Namazların Kazası
Geçmiş namazların toplam kazası hakkında Efendimiz buyurmuşlar ki:
Ümmetimden birinin kazaya kalmış namazı olsa, Ramazan'ın son Cuma Günü Cuma Namazı ile İkindi Namazı arasında 4 rekat namaz kılsa 400 senelik kaza namazı ödenmiş olur. İnsan 400 sene yaşamadığı için bu kadar senelik kaza borcu da olmaz bu sebeple artan sevapları ana, baba evlat ve komşulara hediye edilir.
Kaza namazının kılınışı şöyledir.
Niyet ettim Allah rızası için evvelden üzerimde kalmış kaza namazlarının kefaretine 4 rekat namaz kılmaya...
Her rekatta
10 Ayet-el kürsi
15 Kevser
3 Kafirun
3 İhlas
Selamdan sonra;
70 İstiğfar 70 Salavat çekilir..
Allah kabul etsin
Ümmetimden birinin kazaya kalmış namazı olsa, Ramazan'ın son Cuma Günü Cuma Namazı ile İkindi Namazı arasında 4 rekat namaz kılsa 400 senelik kaza namazı ödenmiş olur. İnsan 400 sene yaşamadığı için bu kadar senelik kaza borcu da olmaz bu sebeple artan sevapları ana, baba evlat ve komşulara hediye edilir.
Kaza namazının kılınışı şöyledir.
Niyet ettim Allah rızası için evvelden üzerimde kalmış kaza namazlarının kefaretine 4 rekat namaz kılmaya...
Her rekatta
10 Ayet-el kürsi
15 Kevser
3 Kafirun
3 İhlas
Selamdan sonra;
70 İstiğfar 70 Salavat çekilir..
Allah kabul etsin
16 Mart 2016 Çarşamba
KIYAMET VE SONRASI
KIYAMET
Değerli müminler KIYAMET VE SONRASINDA OLACAKLAR yazı dizisini tek gönderide topladık. Uzun ancak çok değerli bilgiler içeriyor..
Dağların uçuştuğu, denizlerin birbirine katıldığı,güneşin dürülüp büküldüğü ve ışığının yokolduğu, çok şiddetli depremlerin olduğu, yedi kat gökte ve yedi kat yerde hiçbir canlının kalmadığı o dehşetli günden Allah(CC)'a sığınırız.
O gün insanlar ve cinler yokedildikten sonra, melekler ve meleklerin büyükleri de yokedilecektir. Azrail aleyhisselam en son kendi canını alacaktır.
Ve o gün Allah(CC) şöyle hitab edecektir : "Sen ey dünya! Nerede senin erbabın ? Nerede ashabın ?
"Bugün hükümranlık kimindir?" (Mü'min 40/16)
Hiç kimse bu soruya cevap veremeyecek. Bunun üzerine Allah(CC) yine kendisi cevap verecektir :
"Kahhâr olan tek Allah'ındır." (Bkz.Mü'min 40/16)
Ben hesaba çeken mutlak kudret sahibiyim. Bana şirk koşan, benim rızkımı yiyen ve benden başkasına tapan putperestler nerede ? Benim rızkımla bana büyüklük taslayanlar nerede ?
Sonra Allah(CC) cehennemden dünyaya bir gedik açar ve tüm denizleri yakar. Denizlerde bir damla su kalmaz.Gökler ise sanki sıvı yağ bulanıklığında ve erimiş bakır madeni gibi olur.
Alevler dünyanın sınırına ulaştığında Allah(CC) alevlere "Dur" der.
Alevler durur ve yüce Mevla arşındaki bir hazineden değişik bir maddeden yağmur yağdırmaya başlar. Her tarafı sular kaplamaya başlar. Bu sırada insanlar kuyruksokumlarından yeniden yaratılmaya başlanır. Dünya yeniden canlanır ve sular yeniden çekilir ve yokolur.
Bu sefer heryer dümdüz olmuştur. Onda hiçbir eğrilik , tepecik kalmamış ve dümdüzdür. Dağlar kuma döndürülmüş, çukurlar doldurulmuştur, denizlerde su kalmamış ve denizler bile dümdüz olmuştur.
Sonra yüce Mevla İsrafil aleyhisselamı diriltir. O da yeniden Sur'a üfler. Tüm mahlukat kabirlerinden kalkar, gözlerini açar. Kökünden sökülmüş dağları, suları yokolmuş denizleri görürler. Yeryüzünde hiçbir eğrilik yoktur. Heryer dümdüz olmuştur. Bu manzaraya hayretle bakarlar.
İnsanlar kabirlerinden çıplak olarak çıkacaklardır. Ancak müminler kefenleriyle haşrolacaklardır. Seferi olup kefenlenmeden ölen müminler ve şehitlere cennet elbiseleri giydirilecektir.
Resulullah(SAS) efendimiz şöyle buyurmaktadır :
"Ölülerinizi kefenlemede mübalağa ediniz. Çünkü benim ümmetim kıyamet günü kefenleri ile beraber harşolunacaktır. Diğer ümmetler ise çıplak olacaklardır." (Bkz. Tirmizi-Cenaiz 18-bn-i Mâce-Cenaiz 12)
Resulullah (SAS) efendimiz gene buyurdular :
"Kıyamet günü Arz'ın dışarı çıkaracağı kimselerin ilki ben olacağım. O sırada kardeşim Musa Aleyhisselâm Arş'ın listesini alacaktır. Bilmiyorum acaba o benden önce mi diriltildi? Yoksa Cenab- ı Hakk'ın istisna kıldıklarından mıdır?" (Ah- med b. Hanbel 3/2). O korkulu kıyamet gününde Resûlullah (S.A.V.) Efendimizden başka bazı istisna olunanlar da o dehşetli günün sarsıntısından muaf olacaklardır.
Herkes kabrinden doğrulup kalktığı vakit kimileri çıplaktır, bazıları giyiniktir. Bazıları siyahlaşmıştır, bazıları beyazdır. Bir kısım insanların nûr'u olacaktır ve bu nur, çok güçlü bir lamba gibi etrafa ışık saçacaktır.
Bununla beraber bütün herkes başları önlerine eğik bir vaziyette ve ne yapacaklarını bilemez bir halde kalacaklardır.
Nihayet Batı tarafından bir ateş zuhûr edecektir. Onun aynı zamanda çok büyük bir gürültüsü vardır ve bütün mahlûkatı mahşer yerine sevk eder. İnsanlar, Cinler, Vahşi hayvanlar ve kuşlar, onun gürültüsünden dehşete düşerler. Daha sonra herkes kendi amelini eline alır.
Onlara şöyle seslenilir: "Kalk, yürü mahşer yerine”.
İmanı olanlara önlerinden ve sağ taraflarından bir nûr verilecektir. Kâfirlerin önlerinden ve sol taraflarından da zifirî karanlık verilecektir.
Allah(CC) şöyle buyurmuştur : “"(Sırat üzerinde) nûrları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak." (Bkz. Tahrîm 66/8)
Kâfirler orada korku ve şaşkınlık içinde kalacaklardır. Onları gözetleyenler ise, imdat isteklerini geri çevireceklerdir. Mü'min olanlar, zifirî karanlığın şiddetine bakıp Cenab- Hakk'ın kendilerine ihsan ettiği hidayet nûr'una hamdederler. Yüce Allah (C.C.) mü'min kullan için sır perdesini açar ve böylece kâfirlerin hallerini onlara gösterir.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır: "Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman da: Ey Rabbimiz, bizi zâlimler topluluğu ile beraber yapma, derler." (A'raf 7/47)
Yeniden dirilme esnasında müminlerin nûrları, imanları nisbetindedir. Attıkları adımların sür'ati de amelleri nisbetindedir.
"Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzüstü haşrederiz." (Bkz. İsra 17/97)
Ayette geçen körlükten maksat, mü'minlerin önlerinden ve sağlarından nûr saçıp ortalığı aydınlatan ışıktan, kâfirlerin mahrum kalmalarıdır. Onlar Cenab-ı Hakkın nurunu görmekten men edilmişlerdir.
Yüce Allah'ın nûru o gün her tarafı kaplayıp aydınlatacaktır. Fakat kâfirlerin gözlerine perde çekilecek ve onlar bir şey göremeyeceklerdir. Yine onların kulaklarına da perde çekilecek ve onlar müminlerin duyup zevk aldıkları yüce kelamı duyamayacaklardır. Yine o günde kâfirlerin dilleri konuşmaktan menedilecektir. Sanki onlar dilsizler gibi olacaklardır.
"O (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür. Onlara izin bile verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler." (Mürselât 77/35-36)
Sonra melekler, onları gümüşten daha parlak olan ve Ardu'l Beydâ denilen başka bir yere havale ederler. 1.kat semanın melekleri tüm toplananların etrafında bir halka oluştururlar. Bunlar sayıca dünyada yaşayan canlıların 10 katıdır. Sonra 2.katın melekleri gelir ve herkesin etrafında bir halka daha oluşturur. Bu meleklerin sayısı dünyada yaşayan canlıların 20 katıdır. Bu şekilde 7. Katın meleklerine kadar melekler toplananların etrafında halka oluştururlar.
Nihayet bütün mahlûkat çok sıkışık bir vaziyette ve büyük bir izdihamla toplanırlar. Öyle ki, izdihamın şiddetinden ayaklar birbirine basar. İnsanlar ter içinde kalırlar. Bu terlemeleri, iman ve amellerinin derecelerine göre olur. Derecelere göre bazıları ter içinde kalır, bazıları çok hafif şekilde terler. Bunun sebebi güneşin de dünyaya yaklaştırılacak olmasıdır.
Bütün mahlûkat dalga dalga gelip sıkıntılı bir şekilde Ardu'l Beydâ denilen yerde toplanırlar.
Mahşer günü bir kısım insan vardır ki, başları üzerinde bir gölge olur ve onları güneşin hararetinden korur. Bu da, güzel bir şekilde verilen zekat ve sadakadır.
Nihayet bir tellal onlara seslenir. Mü'min ve kâfir herkes bu şiddetli nidayı duyarlar ve bunu, Kıyamet gününün korkusunu arttıracak bir azap zannederler.
O sırada sekiz meleğin taşıdığı Arş görünür. Bu sekiz meleğin büyüklüğü hayret vericidir.Kalabalığı toplayarak halka oluşturan melekler de bir yandan tesbih ediyordur. Meleklerin grup grup tesbih sesleri akıllara durgunluk verir.
Nihayet Yüce Allah (C.C.)'ın özellikle bu iş için yarattığı Ardu'l Beydâ denilen yerde Arş kurulur. Bütün başlar öne eğiktir. Herkes korku ve üzüntü içindedir ve peygamberlerden şefaat beklemektedirler.
O günün dehşetinden âlimler bile korkmaktadır Veliler ve şehitler bile hiçbir şeyin karşı koyamayacağı Allah (C.C.)'ın azabından korkmaktadırlar. Onlar bu halde iken birden bire etrafı bir nûr kaplar. Bu öyle bir nûrdur ki, güneşin nurundan çok üstün olup onu bastırır.Bu nur ile birlikte tüm mahlukat bir süre beklemeye geçer. Allah (C.C.) onlara bir kelime bile söylemez.
Sonra insanlar Hz. Adem Aleyhisselâma giderler ve ona şöyle derler: "Ey Adem! Ey insanların atası! Biz çok zor bir durumdayız. Sen, Cenab-ı Allah'ın kendi kudret eli ile yarattığı bir kimsesin. Seni kıble kılıp melekleri secde ettirdi. Sana kendi ruhundan üfledi. Allah (C.C.) yanında senin çok değerin vardır. Bize şefaat eyle."
Hz. Adem Aleyhisselâm onlara şu cevabı verir: "Ben Allah (C.C.)'ın emrine âsi oldum. Çünkü o bana ağaçtan yemeyi yasaklamıştı. Şimdi ben bu durumda ona bir şey söylemeye utanırım.
Fakat siz Nuh Aleyhisselâma gidiniz. Çünkü o, Allah (C.C.)'a teslim olanların ilkidir."
Bu sözler üzerine aralarında istişare yaparlar ve sonunda Nuh Aleyhisselâma giderler. Ona şöyle derler: "Ey Nuh! Sen müslümanların ilkisin.
Allah (C.C.) katında geri çevrilmezsin. Bizim müşkülümüzü çözmek için bize şefaatçi ol."
Hz. Nuh, onlara şu cevabı verir: "Ben bir beddua ettim de dünya halkı o beddua sebebiyle sulara gömüldü. Şimdi böyle bir şey istemek için Allah (C.C.)'tan utanırım. Fakat siz, İbrahim Halîlullah'a gidin. Çünkü daha önce size şefaat edebilir!"
Yine aralarında istişare ederler ve İbrahim Aleyhisselâma giderler. Ona şöyle derler: "Ey İbrahim! Ey müslümanların atası! Sen Cenab-ı Hakk'ın dost seçtiği bir kimsesin. Allah (C.C.) katında bize şefaatçi ol."
Hz. İbrahim, onlara şu cevabı verir: "Ben dünya hayatımda islâm tebliği için çok uğraştım. Fakat üç yerde yalan söz söyledim. Şimdi böyle bir durumda ondan şefaat dilemeye utanırım. Fakat siz Musa Aleyhisselâma gidin. Çünkü Allah (C.C.) onu, kendisine yakın kullarından seçti ve onunla konuştu. Belki o size şefaat edebilir!"
Yine aralarında istişare ederler ve sonunda Musa Aleyhisselâma giderler. Ona şöyle derler: "Ey İmran'n oğlu! Allah (C.C.) seni kendisine yakın kullardan seçti ve seninle konuştu. Sana Tevrat' indirdi. Senin Allah (C.C.) yanda çok itibarın vardır. Bize şefaat eyle." Musa AleYhisselâm şöyle cevap verir: "Ben, diğer insanlara ibret olması için yıllarca Firavun ve avenesinin kahr olmalarını Allah (C.C.) 'dan istedim. Şimdi böyle bir durumda ondan bir şey istemeye utanırım. Fakat siz Hz. İsa Aleyhisselâma gidin. Çünkü o, peygamberler içinde Allah (C.C.)'a daha yakın olmuş ve marifetullah'a daha çok ermiştir."
Bunun üzerine yine aralarında istişare ederler ve sıkıntılardan kurtulmak için başka alternatif ararlar. Fakat bulamazlar ve Hz. İsa Aleyhisselâm'a gelirler. Ona şöyle derler: "Ey İsa! Sen Allah (C.C.)'ın kelimesisin. HakkTeâlâ Hazretleri seni dünyada ve ahirette insanların önderi kıldı. Rabbinin katında bize şefaat eyle." Hz. İsa Aleyhisselâm şu cevabı verir: "Kavmim, beni ve annemi ilâh edindiler. Beni, Allah'ın oğlu diye isimlendirdiler. Şimdi, kendisi ile beraber ilâh ittihaz edilen birisi, nasıl olur da Allah (C.C.) katnda şefaatçi olabilir! Fakat siz Muhammed Aleyhisselâma gidin. Çünkü o, bütün yaratılanlar içinde Cenab-ı Hakk'a en yakın ve en şerefli olanıdır. O, düşmanlarını bile bağışlar.
Sonunda Efendimizin minberine gelirler ve şöyle derler: "Ey Muhammed (SAS) ! Sen Habibullahsın. Allah (C.C.)'ın en çok sevdiği kimse, bize şefaatçi olmak için en uygun vasıtadır.
Biz önce Adem Aleyhisselâm'a gittik. O bizi Nuh Aleyhisselâm'a havale etti. Nuh Aleyhisselâm'a gittik, o bizi İbrahim Aleyhisselâm ' a havale etti. ibrahim Aleyhisselâm'a gittik, o bizi Musa Aleyhisselâm' a havale etti. Musa Aleyhisselâm'a gittik, o bizi İsa Aleyhisselâm'a havale etti. İsa Aleyhisselâm'a gittik, o da bizi sana havale etti. Şimdi senden başka bir merci yok ki ona gidelim."
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şu cevabı verir: "Allah (C.C.) dilediğine izin verinceye kadar ben şefaatçi olmaya çalışacağım." Sonra Serâbikatü'l Celâl denilen yüce makama gider ve şefaat için izin talep eder. Kendisine izin verilir. Sonra sır perdesi kaldırılır ve Arş görünür. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz derhal secdeye kapanır ve uzun süre öyle kalır. Sonra hiçbir kimsenin hamd edemeyeceği bir şekilde Hakk Teâlâ Hazretlerine hamdeder.
Cenab- Hakk'a ta'zim için Arş hareket edip sallanır.
Daha sonra Yüce Allah (C.C.) Hazretleri,
Resûlullah (S.A.V.) Efendimize hitap eder: "Ey Muhammed! Başını kaldır da söyle, (senin sözün) dinlenecektir.Artk kimi dilersen ona şefaat eyle."
Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz şöyle der:
"Yarabbi! Kullarının arasını ayır, onların işlerini bitir.
Zira, onların bulundukları yerde bekleyişleri uzadı. Herbiri, günah sebebiyle Arasât meydannda rezil oldu." (Ahmed b.Hanbel 3/247)
Cenab- Hakk'tan tekrar nida gelir:
"Evet ya Muhammed."
Allah (C.C.) önce Cennetin süslenip getirilmesini emreder.
Ondan gelen çok temiz ve çok güzel hafif bir esinti olur.İnanılmaz güzel bir koku kaplar her yeri.Kalpler huzura kavuşur, nefisler hayat bulur. Ancak, dünyada kötü amel işleyenler bu kokuyu duyamayacaklardır.Bu esnada cennet getirilip Arş'ın sağ tarafına
konulur.
Daha sonra Allah (C.C), cehennemin getirilmesini emreder.
Cehehhem, etrafa korku ve dehşet saçar ve kendisini götürmeye gelen görevli meleklere der ki:
"Bilir misiniz ki, Allah (C.C.) mahlûkatı yarattı.Ona âsi olanlara benimle azab eder!"
Melekler de cevap verirler:
"Hakk Teâlâ Hazretlerinin şânına yemin ederiz ki, Rabbinin emrine isyan edenlerden intikam alman için onları sana sevkeder. Sen işte böyle bir gün için yaratıldın."
Daha sonra onu alıp getirirler. Yetmiş bin bağı vardır. Her bağda yetmiş bin halka vardır. Dünyanın bütün demirleri bir araya toplansa o halkalardan bir tanesine bile denk olamaz. Her halkanın üzerinde yetmiş bin zebanî vardır. Eğer o zebanilerden bir tanesine bile dağları yerle bir etmesi emrolunsa, buna gücü yeter ve onu dümdüz eder. Dünyayı sallayıp yere vurması emredilse, bunu da rahatça yapacak güce sahiptir. Cehennemin şiddetli bir soluk alışı, Gürültüsü, Kıvılcımları ve yükselerek her tarafı kaplayan dumanı vardır. Bu öyle bir dumandır ki, bütün etrafı karartır.
Mahlûkat ile arasındaki uzaklık azalınca, cehennem,zebanilerin elinden kurtulup halkın beklediği yere gelir. Onun tehdit edici bir sesi, şiddetli sarsıntısı, Mahvedici bir gücü vardır. Bütün mahlûkat, bu dehşet verici manzara karşısında büyük bir korkuya kapılırlar ve: "Bu nedir?" Diye sorarlar. Onlara cevap verilir: "Bu Cehennemdir.
Onu buraya sevkedip getiren zebanilerin elinden kurtuldu. Onu yakalamaya güç yetiremediler." Cehennemin dehşetinden herkes irkilir ve müthiş bir korkuya kapılırlar. Hatta peygamberler bile en yakınlarını unuturlar. Meselâ Hz. İbrahim, Hakk yoluna kurban etmek istediği oğlu İsmail Aleyhisselâm'ı unutur. Hz. Musa, kardeşi Harun Aleyhisselâm'ı unutur. Hz. Isa, kendisini babasız olarak dünyaya getiren Hz. Meryem'i unutur. Onlardan her biri sadece: "Yarabbi! Nefsî, nefsî. Allah'ım beni kurtar. Bugün senden daha başka bir şey istemiyorum." der. Ancak, sadece Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz şöyle diyecektir:
"Yarabbi! Ümmetimi selâmete erdir, onları kurtar."
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
"(Cehennem ateşi) uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu duyarlar." (Furkan 25/12)
"Neredeyse (cehennem) öfkesinden çatlayacak." (Bkz. Mülk 67/8)
Yani, neredeyse gazabının şiddetinden ikiye bölünecekti,demektir.
O sırada Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ortaya çıkar ve Cehenneme şöyle der:
"Dön geriye! (sana atılacak olanlar) gurup gurup sana geleceklerdir."
Bunun üzerine Cehennem şöyle nida eder:
"Ey Muhammed ! Yolumdan çekil. Çünkü seni yakmak bana haramdır."
O sırada Arş'ın muhafız meleklerinden bir münadî, cehenneme şöyle seslenir:
"Onu dinle, Kendisine itaat et."
Sonra onu çekip, Arş'ın sol tarafına bir yere koyarlar.
Mahşer yerinde toplanmış olanlar, onu bu çekilişini aralarında konuşurlar.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bütün mahlûkat üzerindeki korkuyu hafifletir. Çünkü o, Rahmet peygamberidir.
Mahşer yerinde mizan kurulur. Mizan, iki kefesi olan bir amel terazisidir.
Arş'ın sağ tarafndaki kefe nûrludur.
Sol tarafındaki kefe de karanlıktır.
Bu sırada Yüce Rabbimiz, mizanın gövdesi tarafından sır perdesini kaldırır ve bütün insanlar Allah (C.C.)'ı ta'zim ederler ve onun için secdeye kapanırlar. Kâfirler bundan mahrum kalırlar. Onlar secde edemezler. Allah (CC) Kuran'da şöyle buyurmuştur :
"O gün baldır açılır (gerçekler ortaya çıkar) ve secdeye davet edilirler, fakat güç yetiremezler." (Kalem 68/42)
Mizan bir amel terazisidir.Melekut alemine aittir. Yüce Allah(CC) şöyle seslenir : "Ben mülkün sahibiyim. Ben hesaba çeken mutlak kudret sahibiyim."
Öncelikle hayvanların hesabı görülür ve hesap bittiğinde Allah(CC) : "Toprak olunuz" buyurur. Tüm hayvanlar toprağa dönüşür. Bunu gören kafirler şöyle diyecektir :
"Ve kâfir, keşke toprak olsaydım, diyecektir." (Bkz, Nebe 78/40)
Hayvanların toprak oluşundan sonra Yüce Rabbimizin katından bir nida duyulur:
"Nerede Levh-i Mahfuz?"
Bu nida üzerine Levh-i Mahfuz derhal görünür. Onun çok muazzam bir ağırlığı vardır.
Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
"Tevrat, İncil ve Kur'an'dan sende yazdıklarım nerede?" (Levh-i Mahfûzda her şeyin yazıldığına dair Bkz. Ahmed b. Hanbel 4/431)
Daha sonra:
"Rûhu'l Emin'i bana çağırın." diye emreder.
Onu derhal getirirler.
Hakk Teâlâ Hazretleri buyurur ki:
"Ey Cibril! Bu levh-i Mahfûz, benim sözlerimi ondan alıp elçilerime naklettiğini söylüyor. Doğru mudur?"
Cebrail Aleyhisselâm cevap verir:
"Evet, doğrudur Yarabbi."
Allah (C.C.) tekrar buyurur:
"Yaptıklarını anlat"
Cebrail Aleyhisselâm sözlerine devam eder:
"Tevrat'ı Musa'ya indirdim.
Zebur'u Davud'a indirdim.
İncil'i İsa'ya indirdim.
Furkan'ı Muhammed'e indirdim.
Ve bütün suhuf ehline de sayfalarını indirip tebliğ ettim."
Sonra:
"Ey Nuh!" diye bir nida duyulur.
Derhal Nuh Aleyhisselâm' ı getirirler. Yüce Allah (C.C.) ona hitap eder:
"Ey Nuh! Bu Cibrîl sana vahiy getirdiğini söylüyor, doğru mu?"
Nuh Aleyhisselâm cevap verir:
"Evet, doğrudur Yarabbi."
Bunun üzerine Allah (C.C.) tekrar nida eder:
"Kavmin ile ne gibi bir muamelen oldu?"
Hz. Nuh öyle cevap verir:
"Yarabbi! Onları gece gündüz imana davet ettim. Fakat benim davetim, onların Hakk'tan uzaklaştırmalarını arttırmaktan başka bir fayda sağlamadı."
O sırada: "Ey Nuh kavmi!" diye bir nida duyulur.
Derhal bir gurup insan getirilir.
Onlara denir ki: "Bu sizin kardeşiniz Nuh, size karşı peygamberlik görevini tebliğ ettiğini söylüyor. Acaba doğru mudur?"
Hep birden cevap verdiler:
"Hayır Yarabbi!
Doğru değil, yalandır. O bize hiç bir şey tebliğ etmedi!"
Bunun üzerine Allah (C.C.) tekrar Hz. Nuh Aleyhisselâm'a hitap eder:
"Ey Nuh! Onlara karşı tebliğ vazifeni yaptığına dair elinde bir delil var mı?"
Hz. Nuh cevap verir:
"Evet Yarabbi, onlar üzerine delilim Muhammed Aleyhisselâm ve onun ümmetidir."
Derhal Muhammed Aleyhisselâm oraya getirilir
Allah (C.C.) ona der ki:
"Ey Muhammed!
Bu Nuh, tebliğ vazifesini yaptığına dair senin şahidlik yapmanı istiyor."
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, onun tebliğ vazifesini yaptığına dair şehadette bulunur ve şu ayeti okur:
"Kendilerine yakıcı bir azab gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik (Nuh 71/1)"
Daha sonra Yüce Allah (C.C.) Nuh Aleyhisselâm'ın kavmine şöyle buyurur:
"Sizin üzerinize Hak vacip oldu ve üzerinize azab kelimesi gerçekleşti."
Nuh kavmi kâfirlerinin sorgusuz ve sualsiz cehenneme atılmaları emrolunur ve onlar ateşe atılırlar.
Bu şekilde tüm kavimler peygamberleriyle beraber davet edilecek ve peygamberlerini inkar eden insanlar cehenneme atılacaktır. Kuran'ı Kerim onların hallerini şöyle ifade eder :
"Ad'ı, Semûd'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok
nesilleri de (inkarcılıklarından dolay helâk ettik.)" (Furkan 25/38)
"Sonra biz peşpeşe peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamber geldiği her defasında onlar bu peygamberi yalanladılar.
Biz de onlar birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsane yaptık.
Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!" (Mü'minûn 23/44)
Peygamberleriyle yüzleştirilip toplu hesaba çekilen ve inkar eden bu kavimler için İlahi terazi olan mizan bile kullanılmaz.Çünkü onların tartılacak bir sevapları yoktur, inkarlarından ötürü tüm sevapları yokolmuştur. Onlar o gün Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden mahrum kalacaklardır. O gün Allah (C.C.) kime teveccühle baksa ve ona iltifat etse artk ona azab etmez.
Daha sonra Hakk Teâlâ Hazretleri, Musa Aleyhisselâm'ı çağırır.
O da hemen gelir.
Yüce Allah (C.C.) şöyle hitap eder:
"Ey Musa! Cebrail, sana risalet görevini ve Tevrat'ı indirdiğini söylüyor. Onun sana tebliğ ettiklerine şehadet eder misin?"
Musa Aleyhisselâm:
"Evet, Yarabbi! şehadet ederim." der.
Bunun üzerine Allah (C.C.):
"Öyle ise şimdi minberine dön ve sana vahyedilen şeyi oku." diye buyurur.
O anda minber getirilir ve Hz. Musa Aleyhisselâm tevratı okur. Mahşerdeki bütün mahlûkat can kulağı ile onu dinlerler.
Tevrat, ilk vahyedildiği gün gibi sanki ilk defa dinleniyordur. Hatta Tevratı çok iyi bilenler bile onu daha önce hiç tanımıyorlarmış gibi olurlar.
Aynı şekilde Davud aleyhisselam Zeburu, İsa aleyhisselam da İncil'i okur.
İsa Aleyhisselam incili okumadan önce Yüce Allah (C.C.) sorar:
"Ey İsa! Sen mi insanlara dedin ki, beni ve annemi Allah'tan gayri ilâh edinin?"
"Yarabbi! Seni tenzih ederim. Benim hakkım olmayan ve bana yakışmayan bir şeyi benim söylemem mümkün değil.
Eğer öyle bir şey demiş isem sen onu şüphesiz bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin. Ben ise sende olanı bilemem. Çünkü sen, gaybı en iyi bilensin." der.
Yüce Allah (C.C.) bu cevaptan hoşlanır ve şöyle buyurur:
"Bugün öyle bir gündür ki, doğru söyleyenlerin doğrulukları onlara fayda verir. Sen de doğru söyledin ya İsa!
Haydi şimdi minberine dön ve Cebrail'in sana tebliğ ettiği İncil'i oku." Okuyuşunun güzelliğinden dolayı bütün başlar ona doğru çevrilir.
Bu sırada Zebur inenlerin mümin olan kısmı müminlerin yanına, tevrat inenlerin mümin olan kısmı müminlerin yanına ve incil inenlerin mümin olan kısmı müminlerin yanına alınır. İnkar edenler gene bir tarafta bırakılır.
Sıra Resulullah (SAS) efendimize gelir .....
"Muhammed nerede?" diye bir nida duyulur.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz derhal getirilir.
Allah (C.C.) şöyle seslenir:
"Ey Muhammed! Cebrail sana Kur'an'ı tebliğ ettiğini söylüyor. Doğru mu?"
Efendimiz cevap verir:
"Evet Yarabbi, doğrudur."
Bunun üzerine Hakk Teâlâ Hazretleri buyurur:
"Şimdi minberine dön ve sana vahyolunanı oku."
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz okur. (Tüm kitabı mı okuyacak bunu bilmiyoruz. Rahman suresine dikkat)
Okuyuşunda bir tatlılık vardır. Okuduğu ayetlerle takva sahiplerini müjdeler.
Mü'minlerin yüzleri güleçtir. Onlar cennetle müjdelenmişlerdir.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz Kur'an okurken ümmeti Kuran'ı sanki daha önce hiç duymamış gibi bir vehme kapılırlar. O kadar güzel okunmaktadır.
Bütün ilâhî kitapların okunmaları bitince Serâdikâtü'l Celâl denilen yüce makamdan bir nida duyulur:
"Ayrılın bugün bir tarafa, ey mücrimler." (Yasin 36/59)
Bunun üzerine bütün mahşer halkını büyük bir korku kaplar.
Melekler cinlerle, Cinler insanlarla ve herkes birbiri ile karışır.
Sonra bir nida duyulur:
"Ey Adem! Senin çocuklarından bir kısmını cehenneme göndereceğim."
Hz. Adem sorar:
"Kaç kişiyi Yarabbi?"
Allah (C.C.) buyurur ki:
"Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuz kişiyi."
Şeriat hükümlerinin kendisine ulaştığı herkes için İlâhî Adalet terazisi olan mizan kurulur.
Mizanda günahları ağır basanlar helâk olacaklarını anlayınca şöyle derler:
"Adem bize zulmetti de zebaniler bizi kâkülümüzden yakaladılar."
O sırada Allah (C.C.) tarafından bir nida gelir:
"Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir Bugün haksızlık yoktur.
Şüphesiz ki Allah (C.C.) hesabı çabuk görendir." (Mü'min 40/17)
Daha sonra çok büyük bir kitap çıkarılacaktır ki, çok çok büyüktür.
O kitapta topyekün mahlûkatın bütün amelleri yazılıdır.
Küçük,büyük her ne amel işlenmişse muhakkak orada kaydolunmuştur. Allah (C.C.) hiç kimseye zulmetmez.
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
"Bu bizim kitabımızdır. Sizin hakkınızda gerçeği söylüyor. Çünkü
biz yaptıklarınızı kaydediyorduk." (Câsiye 45/29)
Sonra herkesi tek tek çağırır ve hesaba çeker.
Değerli müminler KIYAMET VE SONRASINDA OLACAKLAR yazı dizisini tek gönderide topladık. Uzun ancak çok değerli bilgiler içeriyor..
Dağların uçuştuğu, denizlerin birbirine katıldığı,güneşin dürülüp büküldüğü ve ışığının yokolduğu, çok şiddetli depremlerin olduğu, yedi kat gökte ve yedi kat yerde hiçbir canlının kalmadığı o dehşetli günden Allah(CC)'a sığınırız.
O gün insanlar ve cinler yokedildikten sonra, melekler ve meleklerin büyükleri de yokedilecektir. Azrail aleyhisselam en son kendi canını alacaktır.
Ve o gün Allah(CC) şöyle hitab edecektir : "Sen ey dünya! Nerede senin erbabın ? Nerede ashabın ?
"Bugün hükümranlık kimindir?" (Mü'min 40/16)
Hiç kimse bu soruya cevap veremeyecek. Bunun üzerine Allah(CC) yine kendisi cevap verecektir :
"Kahhâr olan tek Allah'ındır." (Bkz.Mü'min 40/16)
Ben hesaba çeken mutlak kudret sahibiyim. Bana şirk koşan, benim rızkımı yiyen ve benden başkasına tapan putperestler nerede ? Benim rızkımla bana büyüklük taslayanlar nerede ?
Sonra Allah(CC) cehennemden dünyaya bir gedik açar ve tüm denizleri yakar. Denizlerde bir damla su kalmaz.Gökler ise sanki sıvı yağ bulanıklığında ve erimiş bakır madeni gibi olur.
Alevler dünyanın sınırına ulaştığında Allah(CC) alevlere "Dur" der.
Alevler durur ve yüce Mevla arşındaki bir hazineden değişik bir maddeden yağmur yağdırmaya başlar. Her tarafı sular kaplamaya başlar. Bu sırada insanlar kuyruksokumlarından yeniden yaratılmaya başlanır. Dünya yeniden canlanır ve sular yeniden çekilir ve yokolur.
Bu sefer heryer dümdüz olmuştur. Onda hiçbir eğrilik , tepecik kalmamış ve dümdüzdür. Dağlar kuma döndürülmüş, çukurlar doldurulmuştur, denizlerde su kalmamış ve denizler bile dümdüz olmuştur.
Sonra yüce Mevla İsrafil aleyhisselamı diriltir. O da yeniden Sur'a üfler. Tüm mahlukat kabirlerinden kalkar, gözlerini açar. Kökünden sökülmüş dağları, suları yokolmuş denizleri görürler. Yeryüzünde hiçbir eğrilik yoktur. Heryer dümdüz olmuştur. Bu manzaraya hayretle bakarlar.
İnsanlar kabirlerinden çıplak olarak çıkacaklardır. Ancak müminler kefenleriyle haşrolacaklardır. Seferi olup kefenlenmeden ölen müminler ve şehitlere cennet elbiseleri giydirilecektir.
Resulullah(SAS) efendimiz şöyle buyurmaktadır :
"Ölülerinizi kefenlemede mübalağa ediniz. Çünkü benim ümmetim kıyamet günü kefenleri ile beraber harşolunacaktır. Diğer ümmetler ise çıplak olacaklardır." (Bkz. Tirmizi-Cenaiz 18-bn-i Mâce-Cenaiz 12)
Resulullah (SAS) efendimiz gene buyurdular :
"Kıyamet günü Arz'ın dışarı çıkaracağı kimselerin ilki ben olacağım. O sırada kardeşim Musa Aleyhisselâm Arş'ın listesini alacaktır. Bilmiyorum acaba o benden önce mi diriltildi? Yoksa Cenab- ı Hakk'ın istisna kıldıklarından mıdır?" (Ah- med b. Hanbel 3/2). O korkulu kıyamet gününde Resûlullah (S.A.V.) Efendimizden başka bazı istisna olunanlar da o dehşetli günün sarsıntısından muaf olacaklardır.
Herkes kabrinden doğrulup kalktığı vakit kimileri çıplaktır, bazıları giyiniktir. Bazıları siyahlaşmıştır, bazıları beyazdır. Bir kısım insanların nûr'u olacaktır ve bu nur, çok güçlü bir lamba gibi etrafa ışık saçacaktır.
Bununla beraber bütün herkes başları önlerine eğik bir vaziyette ve ne yapacaklarını bilemez bir halde kalacaklardır.
Nihayet Batı tarafından bir ateş zuhûr edecektir. Onun aynı zamanda çok büyük bir gürültüsü vardır ve bütün mahlûkatı mahşer yerine sevk eder. İnsanlar, Cinler, Vahşi hayvanlar ve kuşlar, onun gürültüsünden dehşete düşerler. Daha sonra herkes kendi amelini eline alır.
Onlara şöyle seslenilir: "Kalk, yürü mahşer yerine”.
İmanı olanlara önlerinden ve sağ taraflarından bir nûr verilecektir. Kâfirlerin önlerinden ve sol taraflarından da zifirî karanlık verilecektir.
Allah(CC) şöyle buyurmuştur : “"(Sırat üzerinde) nûrları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak." (Bkz. Tahrîm 66/8)
Kâfirler orada korku ve şaşkınlık içinde kalacaklardır. Onları gözetleyenler ise, imdat isteklerini geri çevireceklerdir. Mü'min olanlar, zifirî karanlığın şiddetine bakıp Cenab- Hakk'ın kendilerine ihsan ettiği hidayet nûr'una hamdederler. Yüce Allah (C.C.) mü'min kullan için sır perdesini açar ve böylece kâfirlerin hallerini onlara gösterir.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır: "Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman da: Ey Rabbimiz, bizi zâlimler topluluğu ile beraber yapma, derler." (A'raf 7/47)
Yeniden dirilme esnasında müminlerin nûrları, imanları nisbetindedir. Attıkları adımların sür'ati de amelleri nisbetindedir.
"Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzüstü haşrederiz." (Bkz. İsra 17/97)
Ayette geçen körlükten maksat, mü'minlerin önlerinden ve sağlarından nûr saçıp ortalığı aydınlatan ışıktan, kâfirlerin mahrum kalmalarıdır. Onlar Cenab-ı Hakkın nurunu görmekten men edilmişlerdir.
Yüce Allah'ın nûru o gün her tarafı kaplayıp aydınlatacaktır. Fakat kâfirlerin gözlerine perde çekilecek ve onlar bir şey göremeyeceklerdir. Yine onların kulaklarına da perde çekilecek ve onlar müminlerin duyup zevk aldıkları yüce kelamı duyamayacaklardır. Yine o günde kâfirlerin dilleri konuşmaktan menedilecektir. Sanki onlar dilsizler gibi olacaklardır.
"O (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür. Onlara izin bile verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler." (Mürselât 77/35-36)
Sonra melekler, onları gümüşten daha parlak olan ve Ardu'l Beydâ denilen başka bir yere havale ederler. 1.kat semanın melekleri tüm toplananların etrafında bir halka oluştururlar. Bunlar sayıca dünyada yaşayan canlıların 10 katıdır. Sonra 2.katın melekleri gelir ve herkesin etrafında bir halka daha oluşturur. Bu meleklerin sayısı dünyada yaşayan canlıların 20 katıdır. Bu şekilde 7. Katın meleklerine kadar melekler toplananların etrafında halka oluştururlar.
Nihayet bütün mahlûkat çok sıkışık bir vaziyette ve büyük bir izdihamla toplanırlar. Öyle ki, izdihamın şiddetinden ayaklar birbirine basar. İnsanlar ter içinde kalırlar. Bu terlemeleri, iman ve amellerinin derecelerine göre olur. Derecelere göre bazıları ter içinde kalır, bazıları çok hafif şekilde terler. Bunun sebebi güneşin de dünyaya yaklaştırılacak olmasıdır.
Bütün mahlûkat dalga dalga gelip sıkıntılı bir şekilde Ardu'l Beydâ denilen yerde toplanırlar.
Mahşer günü bir kısım insan vardır ki, başları üzerinde bir gölge olur ve onları güneşin hararetinden korur. Bu da, güzel bir şekilde verilen zekat ve sadakadır.
Nihayet bir tellal onlara seslenir. Mü'min ve kâfir herkes bu şiddetli nidayı duyarlar ve bunu, Kıyamet gününün korkusunu arttıracak bir azap zannederler.
O sırada sekiz meleğin taşıdığı Arş görünür. Bu sekiz meleğin büyüklüğü hayret vericidir.Kalabalığı toplayarak halka oluşturan melekler de bir yandan tesbih ediyordur. Meleklerin grup grup tesbih sesleri akıllara durgunluk verir.
Nihayet Yüce Allah (C.C.)'ın özellikle bu iş için yarattığı Ardu'l Beydâ denilen yerde Arş kurulur. Bütün başlar öne eğiktir. Herkes korku ve üzüntü içindedir ve peygamberlerden şefaat beklemektedirler.
O günün dehşetinden âlimler bile korkmaktadır Veliler ve şehitler bile hiçbir şeyin karşı koyamayacağı Allah (C.C.)'ın azabından korkmaktadırlar. Onlar bu halde iken birden bire etrafı bir nûr kaplar. Bu öyle bir nûrdur ki, güneşin nurundan çok üstün olup onu bastırır.Bu nur ile birlikte tüm mahlukat bir süre beklemeye geçer. Allah (C.C.) onlara bir kelime bile söylemez.
Sonra insanlar Hz. Adem Aleyhisselâma giderler ve ona şöyle derler: "Ey Adem! Ey insanların atası! Biz çok zor bir durumdayız. Sen, Cenab-ı Allah'ın kendi kudret eli ile yarattığı bir kimsesin. Seni kıble kılıp melekleri secde ettirdi. Sana kendi ruhundan üfledi. Allah (C.C.) yanında senin çok değerin vardır. Bize şefaat eyle."
Hz. Adem Aleyhisselâm onlara şu cevabı verir: "Ben Allah (C.C.)'ın emrine âsi oldum. Çünkü o bana ağaçtan yemeyi yasaklamıştı. Şimdi ben bu durumda ona bir şey söylemeye utanırım.
Fakat siz Nuh Aleyhisselâma gidiniz. Çünkü o, Allah (C.C.)'a teslim olanların ilkidir."
Bu sözler üzerine aralarında istişare yaparlar ve sonunda Nuh Aleyhisselâma giderler. Ona şöyle derler: "Ey Nuh! Sen müslümanların ilkisin.
Allah (C.C.) katında geri çevrilmezsin. Bizim müşkülümüzü çözmek için bize şefaatçi ol."
Hz. Nuh, onlara şu cevabı verir: "Ben bir beddua ettim de dünya halkı o beddua sebebiyle sulara gömüldü. Şimdi böyle bir şey istemek için Allah (C.C.)'tan utanırım. Fakat siz, İbrahim Halîlullah'a gidin. Çünkü daha önce size şefaat edebilir!"
Yine aralarında istişare ederler ve İbrahim Aleyhisselâma giderler. Ona şöyle derler: "Ey İbrahim! Ey müslümanların atası! Sen Cenab-ı Hakk'ın dost seçtiği bir kimsesin. Allah (C.C.) katında bize şefaatçi ol."
Hz. İbrahim, onlara şu cevabı verir: "Ben dünya hayatımda islâm tebliği için çok uğraştım. Fakat üç yerde yalan söz söyledim. Şimdi böyle bir durumda ondan şefaat dilemeye utanırım. Fakat siz Musa Aleyhisselâma gidin. Çünkü Allah (C.C.) onu, kendisine yakın kullarından seçti ve onunla konuştu. Belki o size şefaat edebilir!"
Yine aralarında istişare ederler ve sonunda Musa Aleyhisselâma giderler. Ona şöyle derler: "Ey İmran'n oğlu! Allah (C.C.) seni kendisine yakın kullardan seçti ve seninle konuştu. Sana Tevrat' indirdi. Senin Allah (C.C.) yanda çok itibarın vardır. Bize şefaat eyle." Musa AleYhisselâm şöyle cevap verir: "Ben, diğer insanlara ibret olması için yıllarca Firavun ve avenesinin kahr olmalarını Allah (C.C.) 'dan istedim. Şimdi böyle bir durumda ondan bir şey istemeye utanırım. Fakat siz Hz. İsa Aleyhisselâma gidin. Çünkü o, peygamberler içinde Allah (C.C.)'a daha yakın olmuş ve marifetullah'a daha çok ermiştir."
Bunun üzerine yine aralarında istişare ederler ve sıkıntılardan kurtulmak için başka alternatif ararlar. Fakat bulamazlar ve Hz. İsa Aleyhisselâm'a gelirler. Ona şöyle derler: "Ey İsa! Sen Allah (C.C.)'ın kelimesisin. HakkTeâlâ Hazretleri seni dünyada ve ahirette insanların önderi kıldı. Rabbinin katında bize şefaat eyle." Hz. İsa Aleyhisselâm şu cevabı verir: "Kavmim, beni ve annemi ilâh edindiler. Beni, Allah'ın oğlu diye isimlendirdiler. Şimdi, kendisi ile beraber ilâh ittihaz edilen birisi, nasıl olur da Allah (C.C.) katnda şefaatçi olabilir! Fakat siz Muhammed Aleyhisselâma gidin. Çünkü o, bütün yaratılanlar içinde Cenab-ı Hakk'a en yakın ve en şerefli olanıdır. O, düşmanlarını bile bağışlar.
Sonunda Efendimizin minberine gelirler ve şöyle derler: "Ey Muhammed (SAS) ! Sen Habibullahsın. Allah (C.C.)'ın en çok sevdiği kimse, bize şefaatçi olmak için en uygun vasıtadır.
Biz önce Adem Aleyhisselâm'a gittik. O bizi Nuh Aleyhisselâm'a havale etti. Nuh Aleyhisselâm'a gittik, o bizi İbrahim Aleyhisselâm ' a havale etti. ibrahim Aleyhisselâm'a gittik, o bizi Musa Aleyhisselâm' a havale etti. Musa Aleyhisselâm'a gittik, o bizi İsa Aleyhisselâm'a havale etti. İsa Aleyhisselâm'a gittik, o da bizi sana havale etti. Şimdi senden başka bir merci yok ki ona gidelim."
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şu cevabı verir: "Allah (C.C.) dilediğine izin verinceye kadar ben şefaatçi olmaya çalışacağım." Sonra Serâbikatü'l Celâl denilen yüce makama gider ve şefaat için izin talep eder. Kendisine izin verilir. Sonra sır perdesi kaldırılır ve Arş görünür. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz derhal secdeye kapanır ve uzun süre öyle kalır. Sonra hiçbir kimsenin hamd edemeyeceği bir şekilde Hakk Teâlâ Hazretlerine hamdeder.
Cenab- Hakk'a ta'zim için Arş hareket edip sallanır.
Daha sonra Yüce Allah (C.C.) Hazretleri,
Resûlullah (S.A.V.) Efendimize hitap eder: "Ey Muhammed! Başını kaldır da söyle, (senin sözün) dinlenecektir.Artk kimi dilersen ona şefaat eyle."
Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz şöyle der:
"Yarabbi! Kullarının arasını ayır, onların işlerini bitir.
Zira, onların bulundukları yerde bekleyişleri uzadı. Herbiri, günah sebebiyle Arasât meydannda rezil oldu." (Ahmed b.Hanbel 3/247)
Cenab- Hakk'tan tekrar nida gelir:
"Evet ya Muhammed."
Allah (C.C.) önce Cennetin süslenip getirilmesini emreder.
Ondan gelen çok temiz ve çok güzel hafif bir esinti olur.İnanılmaz güzel bir koku kaplar her yeri.Kalpler huzura kavuşur, nefisler hayat bulur. Ancak, dünyada kötü amel işleyenler bu kokuyu duyamayacaklardır.Bu esnada cennet getirilip Arş'ın sağ tarafına
konulur.
Daha sonra Allah (C.C), cehennemin getirilmesini emreder.
Cehehhem, etrafa korku ve dehşet saçar ve kendisini götürmeye gelen görevli meleklere der ki:
"Bilir misiniz ki, Allah (C.C.) mahlûkatı yarattı.Ona âsi olanlara benimle azab eder!"
Melekler de cevap verirler:
"Hakk Teâlâ Hazretlerinin şânına yemin ederiz ki, Rabbinin emrine isyan edenlerden intikam alman için onları sana sevkeder. Sen işte böyle bir gün için yaratıldın."
Daha sonra onu alıp getirirler. Yetmiş bin bağı vardır. Her bağda yetmiş bin halka vardır. Dünyanın bütün demirleri bir araya toplansa o halkalardan bir tanesine bile denk olamaz. Her halkanın üzerinde yetmiş bin zebanî vardır. Eğer o zebanilerden bir tanesine bile dağları yerle bir etmesi emrolunsa, buna gücü yeter ve onu dümdüz eder. Dünyayı sallayıp yere vurması emredilse, bunu da rahatça yapacak güce sahiptir. Cehennemin şiddetli bir soluk alışı, Gürültüsü, Kıvılcımları ve yükselerek her tarafı kaplayan dumanı vardır. Bu öyle bir dumandır ki, bütün etrafı karartır.
Mahlûkat ile arasındaki uzaklık azalınca, cehennem,zebanilerin elinden kurtulup halkın beklediği yere gelir. Onun tehdit edici bir sesi, şiddetli sarsıntısı, Mahvedici bir gücü vardır. Bütün mahlûkat, bu dehşet verici manzara karşısında büyük bir korkuya kapılırlar ve: "Bu nedir?" Diye sorarlar. Onlara cevap verilir: "Bu Cehennemdir.
Onu buraya sevkedip getiren zebanilerin elinden kurtuldu. Onu yakalamaya güç yetiremediler." Cehennemin dehşetinden herkes irkilir ve müthiş bir korkuya kapılırlar. Hatta peygamberler bile en yakınlarını unuturlar. Meselâ Hz. İbrahim, Hakk yoluna kurban etmek istediği oğlu İsmail Aleyhisselâm'ı unutur. Hz. Musa, kardeşi Harun Aleyhisselâm'ı unutur. Hz. Isa, kendisini babasız olarak dünyaya getiren Hz. Meryem'i unutur. Onlardan her biri sadece: "Yarabbi! Nefsî, nefsî. Allah'ım beni kurtar. Bugün senden daha başka bir şey istemiyorum." der. Ancak, sadece Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz şöyle diyecektir:
"Yarabbi! Ümmetimi selâmete erdir, onları kurtar."
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
"(Cehennem ateşi) uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu duyarlar." (Furkan 25/12)
"Neredeyse (cehennem) öfkesinden çatlayacak." (Bkz. Mülk 67/8)
Yani, neredeyse gazabının şiddetinden ikiye bölünecekti,demektir.
O sırada Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ortaya çıkar ve Cehenneme şöyle der:
"Dön geriye! (sana atılacak olanlar) gurup gurup sana geleceklerdir."
Bunun üzerine Cehennem şöyle nida eder:
"Ey Muhammed ! Yolumdan çekil. Çünkü seni yakmak bana haramdır."
O sırada Arş'ın muhafız meleklerinden bir münadî, cehenneme şöyle seslenir:
"Onu dinle, Kendisine itaat et."
Sonra onu çekip, Arş'ın sol tarafına bir yere koyarlar.
Mahşer yerinde toplanmış olanlar, onu bu çekilişini aralarında konuşurlar.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bütün mahlûkat üzerindeki korkuyu hafifletir. Çünkü o, Rahmet peygamberidir.
Mahşer yerinde mizan kurulur. Mizan, iki kefesi olan bir amel terazisidir.
Arş'ın sağ tarafndaki kefe nûrludur.
Sol tarafındaki kefe de karanlıktır.
Bu sırada Yüce Rabbimiz, mizanın gövdesi tarafından sır perdesini kaldırır ve bütün insanlar Allah (C.C.)'ı ta'zim ederler ve onun için secdeye kapanırlar. Kâfirler bundan mahrum kalırlar. Onlar secde edemezler. Allah (CC) Kuran'da şöyle buyurmuştur :
"O gün baldır açılır (gerçekler ortaya çıkar) ve secdeye davet edilirler, fakat güç yetiremezler." (Kalem 68/42)
Mizan bir amel terazisidir.Melekut alemine aittir. Yüce Allah(CC) şöyle seslenir : "Ben mülkün sahibiyim. Ben hesaba çeken mutlak kudret sahibiyim."
Öncelikle hayvanların hesabı görülür ve hesap bittiğinde Allah(CC) : "Toprak olunuz" buyurur. Tüm hayvanlar toprağa dönüşür. Bunu gören kafirler şöyle diyecektir :
"Ve kâfir, keşke toprak olsaydım, diyecektir." (Bkz, Nebe 78/40)
Hayvanların toprak oluşundan sonra Yüce Rabbimizin katından bir nida duyulur:
"Nerede Levh-i Mahfuz?"
Bu nida üzerine Levh-i Mahfuz derhal görünür. Onun çok muazzam bir ağırlığı vardır.
Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
"Tevrat, İncil ve Kur'an'dan sende yazdıklarım nerede?" (Levh-i Mahfûzda her şeyin yazıldığına dair Bkz. Ahmed b. Hanbel 4/431)
Daha sonra:
"Rûhu'l Emin'i bana çağırın." diye emreder.
Onu derhal getirirler.
Hakk Teâlâ Hazretleri buyurur ki:
"Ey Cibril! Bu levh-i Mahfûz, benim sözlerimi ondan alıp elçilerime naklettiğini söylüyor. Doğru mudur?"
Cebrail Aleyhisselâm cevap verir:
"Evet, doğrudur Yarabbi."
Allah (C.C.) tekrar buyurur:
"Yaptıklarını anlat"
Cebrail Aleyhisselâm sözlerine devam eder:
"Tevrat'ı Musa'ya indirdim.
Zebur'u Davud'a indirdim.
İncil'i İsa'ya indirdim.
Furkan'ı Muhammed'e indirdim.
Ve bütün suhuf ehline de sayfalarını indirip tebliğ ettim."
Sonra:
"Ey Nuh!" diye bir nida duyulur.
Derhal Nuh Aleyhisselâm' ı getirirler. Yüce Allah (C.C.) ona hitap eder:
"Ey Nuh! Bu Cibrîl sana vahiy getirdiğini söylüyor, doğru mu?"
Nuh Aleyhisselâm cevap verir:
"Evet, doğrudur Yarabbi."
Bunun üzerine Allah (C.C.) tekrar nida eder:
"Kavmin ile ne gibi bir muamelen oldu?"
Hz. Nuh öyle cevap verir:
"Yarabbi! Onları gece gündüz imana davet ettim. Fakat benim davetim, onların Hakk'tan uzaklaştırmalarını arttırmaktan başka bir fayda sağlamadı."
O sırada: "Ey Nuh kavmi!" diye bir nida duyulur.
Derhal bir gurup insan getirilir.
Onlara denir ki: "Bu sizin kardeşiniz Nuh, size karşı peygamberlik görevini tebliğ ettiğini söylüyor. Acaba doğru mudur?"
Hep birden cevap verdiler:
"Hayır Yarabbi!
Doğru değil, yalandır. O bize hiç bir şey tebliğ etmedi!"
Bunun üzerine Allah (C.C.) tekrar Hz. Nuh Aleyhisselâm'a hitap eder:
"Ey Nuh! Onlara karşı tebliğ vazifeni yaptığına dair elinde bir delil var mı?"
Hz. Nuh cevap verir:
"Evet Yarabbi, onlar üzerine delilim Muhammed Aleyhisselâm ve onun ümmetidir."
Derhal Muhammed Aleyhisselâm oraya getirilir
Allah (C.C.) ona der ki:
"Ey Muhammed!
Bu Nuh, tebliğ vazifesini yaptığına dair senin şahidlik yapmanı istiyor."
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, onun tebliğ vazifesini yaptığına dair şehadette bulunur ve şu ayeti okur:
"Kendilerine yakıcı bir azab gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik (Nuh 71/1)"
Daha sonra Yüce Allah (C.C.) Nuh Aleyhisselâm'ın kavmine şöyle buyurur:
"Sizin üzerinize Hak vacip oldu ve üzerinize azab kelimesi gerçekleşti."
Nuh kavmi kâfirlerinin sorgusuz ve sualsiz cehenneme atılmaları emrolunur ve onlar ateşe atılırlar.
Bu şekilde tüm kavimler peygamberleriyle beraber davet edilecek ve peygamberlerini inkar eden insanlar cehenneme atılacaktır. Kuran'ı Kerim onların hallerini şöyle ifade eder :
"Ad'ı, Semûd'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok
nesilleri de (inkarcılıklarından dolay helâk ettik.)" (Furkan 25/38)
"Sonra biz peşpeşe peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamber geldiği her defasında onlar bu peygamberi yalanladılar.
Biz de onlar birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsane yaptık.
Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!" (Mü'minûn 23/44)
Peygamberleriyle yüzleştirilip toplu hesaba çekilen ve inkar eden bu kavimler için İlahi terazi olan mizan bile kullanılmaz.Çünkü onların tartılacak bir sevapları yoktur, inkarlarından ötürü tüm sevapları yokolmuştur. Onlar o gün Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden mahrum kalacaklardır. O gün Allah (C.C.) kime teveccühle baksa ve ona iltifat etse artk ona azab etmez.
Daha sonra Hakk Teâlâ Hazretleri, Musa Aleyhisselâm'ı çağırır.
O da hemen gelir.
Yüce Allah (C.C.) şöyle hitap eder:
"Ey Musa! Cebrail, sana risalet görevini ve Tevrat'ı indirdiğini söylüyor. Onun sana tebliğ ettiklerine şehadet eder misin?"
Musa Aleyhisselâm:
"Evet, Yarabbi! şehadet ederim." der.
Bunun üzerine Allah (C.C.):
"Öyle ise şimdi minberine dön ve sana vahyedilen şeyi oku." diye buyurur.
O anda minber getirilir ve Hz. Musa Aleyhisselâm tevratı okur. Mahşerdeki bütün mahlûkat can kulağı ile onu dinlerler.
Tevrat, ilk vahyedildiği gün gibi sanki ilk defa dinleniyordur. Hatta Tevratı çok iyi bilenler bile onu daha önce hiç tanımıyorlarmış gibi olurlar.
Aynı şekilde Davud aleyhisselam Zeburu, İsa aleyhisselam da İncil'i okur.
İsa Aleyhisselam incili okumadan önce Yüce Allah (C.C.) sorar:
"Ey İsa! Sen mi insanlara dedin ki, beni ve annemi Allah'tan gayri ilâh edinin?"
"Yarabbi! Seni tenzih ederim. Benim hakkım olmayan ve bana yakışmayan bir şeyi benim söylemem mümkün değil.
Eğer öyle bir şey demiş isem sen onu şüphesiz bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin. Ben ise sende olanı bilemem. Çünkü sen, gaybı en iyi bilensin." der.
Yüce Allah (C.C.) bu cevaptan hoşlanır ve şöyle buyurur:
"Bugün öyle bir gündür ki, doğru söyleyenlerin doğrulukları onlara fayda verir. Sen de doğru söyledin ya İsa!
Haydi şimdi minberine dön ve Cebrail'in sana tebliğ ettiği İncil'i oku." Okuyuşunun güzelliğinden dolayı bütün başlar ona doğru çevrilir.
Bu sırada Zebur inenlerin mümin olan kısmı müminlerin yanına, tevrat inenlerin mümin olan kısmı müminlerin yanına ve incil inenlerin mümin olan kısmı müminlerin yanına alınır. İnkar edenler gene bir tarafta bırakılır.
Sıra Resulullah (SAS) efendimize gelir .....
"Muhammed nerede?" diye bir nida duyulur.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz derhal getirilir.
Allah (C.C.) şöyle seslenir:
"Ey Muhammed! Cebrail sana Kur'an'ı tebliğ ettiğini söylüyor. Doğru mu?"
Efendimiz cevap verir:
"Evet Yarabbi, doğrudur."
Bunun üzerine Hakk Teâlâ Hazretleri buyurur:
"Şimdi minberine dön ve sana vahyolunanı oku."
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz okur. (Tüm kitabı mı okuyacak bunu bilmiyoruz. Rahman suresine dikkat)
Okuyuşunda bir tatlılık vardır. Okuduğu ayetlerle takva sahiplerini müjdeler.
Mü'minlerin yüzleri güleçtir. Onlar cennetle müjdelenmişlerdir.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz Kur'an okurken ümmeti Kuran'ı sanki daha önce hiç duymamış gibi bir vehme kapılırlar. O kadar güzel okunmaktadır.
Bütün ilâhî kitapların okunmaları bitince Serâdikâtü'l Celâl denilen yüce makamdan bir nida duyulur:
"Ayrılın bugün bir tarafa, ey mücrimler." (Yasin 36/59)
Bunun üzerine bütün mahşer halkını büyük bir korku kaplar.
Melekler cinlerle, Cinler insanlarla ve herkes birbiri ile karışır.
Sonra bir nida duyulur:
"Ey Adem! Senin çocuklarından bir kısmını cehenneme göndereceğim."
Hz. Adem sorar:
"Kaç kişiyi Yarabbi?"
Allah (C.C.) buyurur ki:
"Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuz kişiyi."
Şeriat hükümlerinin kendisine ulaştığı herkes için İlâhî Adalet terazisi olan mizan kurulur.
Mizanda günahları ağır basanlar helâk olacaklarını anlayınca şöyle derler:
"Adem bize zulmetti de zebaniler bizi kâkülümüzden yakaladılar."
O sırada Allah (C.C.) tarafından bir nida gelir:
"Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir Bugün haksızlık yoktur.
Şüphesiz ki Allah (C.C.) hesabı çabuk görendir." (Mü'min 40/17)
Daha sonra çok büyük bir kitap çıkarılacaktır ki, çok çok büyüktür.
O kitapta topyekün mahlûkatın bütün amelleri yazılıdır.
Küçük,büyük her ne amel işlenmişse muhakkak orada kaydolunmuştur. Allah (C.C.) hiç kimseye zulmetmez.
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
"Bu bizim kitabımızdır. Sizin hakkınızda gerçeği söylüyor. Çünkü
biz yaptıklarınızı kaydediyorduk." (Câsiye 45/29)
Sonra herkesi tek tek çağırır ve hesaba çeker.
21 Şubat 2016 Pazar
EYYÜB PEYGAMBER'İN DUASI
EYYÜB PEYGAMBER'İN DUASI
"RABBİ ENNİ MESSENİYED DURRU VE ENTE ERHAMERRAHİMİN ". AMİN..
"RABBİ ENNİ MESSENİYED DURRU VE ENTE ERHAMERRAHİMİN ". AMİN..
21 Ocak 2016 Perşembe
Kıyamet Gününde ümmetimden şu on sınıf insan diğer müminlerden temyiz edilmiş halde haşredilecektir.
Muaz B. Cebel (r.a) dan:
Resullullah Sallallahu Aleyhi ve Selleme Cenab-ı Hakk'ın Nebe Suresindeki "Sur üfürüldüğü gün fevc fevc gelirsiniz" ayetini sundum. Mübareğin gözleri yaşardı ve:
- Ey Muaz bana büyük bir şey sordun" dedi ve sonra şöyle devam etti:
Ey Muaz Kıyamet Gününde ümmetimden şu on sınıf insan diğer müminlerden temyiz edilmiş halde haşredilecektir.
* Bazıları hınzır şeklinde haşredilecektir, bunlar haram yiyenlerdir.
* Bazıları maymun şeklinde haşredilecektir. Bunlar da laf taşıyanlardır.
* Bazıları da yüzüstü haşredilecektir ki riba (faiz, rüşvet, menfaat) ehlidir.
* Bazıları kör olarak dirileceklerdir. Bunlar da Allah'ın hükümlerine aldırmayanlardır.
* Bazıları da deliler gibi dilsiz ve sağır olarak dirileceklerdir ki, bunlar da kendi amellerini beğenenlerdir.
* Bazıları dillerini ağızlarında sakız gibi çiğneyeceklerdir ve ağızlarından irin akacaktır.Bunlar da söyledikleri gibi amel etmeyen alim ve hikayecilerdir.
* Bazıları da elleri ve ayakları bağlı bir şekilde dirileceklerdir ki, bunlar da komşularına eziyet edenlerdir.
* Bazıları ateş direklerine asılmış bir halde dirileceklerdir, bunlar şehvetlerine uyum mallarının zekatını vermeyenlerdir.
* Dokuzuncu sınıf ise; katran elbiseleri içinde yüzeceklerdir ki, bunlar da böbürlenen kişilerdir.
* Onuncu sınıf ise, tenleri leşten daha fena kokar vaziyette haşredilecektir ki, bunlar da zina yapanlardır buyurdu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)